Sabah butik otelimizin şık kahvaltı salonunda yaptığımız uzun kahvaltı sonrası öğleye kadar otel etrafındaki sokakları, marketleri, butikleri gezerek vakit geçiriyoruz.
Öğlen suları metroyla merkeze geçiyor, Pushkinskaya durağından çıkıp Moskova'da görülecek yerler listelerinin vazgeçilmezi Cafe Pushkin' de mola veriyoruz. Cafe Pushkin dekorasyonu ve garsonların giyimleri ile zamanda geriye yolculuk yapmış hissi uyandırıyor. Pushkin amca az sonra içeriden çıkıp yanımıza geliverecek gibi:)
Sonrasında restoranların yoğunlaştığı Kamergersky Caddesi’nde Ahmet’in bir önceki Moskova gezisinde memnun ayrıldığı restoran Academiya'da cam kenarında uzun uzun oturup bir yandan sokaktan gelip geçeni izliyor, bir yandan şuşi, dimsum ve kırmızı şarap üçlüsünün tadını çıkarıyoruz. Bizim bu suşi modumuz nedir çözmüş değiliz. Rusyada mıyız Japonyada mı belli değil! Ama adamlar şuşi konusunda çok iyiler, elimiz menü üzerinde hep ona gidiyor biz napalım:)
Yemek sonrası Moskof sokaklarını arşınlamaya devam. Peki bu güzel rus kızları nerede? Hani şu uzun bacaklı, sarışın, renkli gözlü olanlar? Pek göremiyoruz etrafta. Moskova epey kozmopolit. İnsanların renk dağılımına baktığımızda beyazdan zenciye uzanan bir çeşitlilik var. En çok da Kazakistan, Tacikistan tarzı ülkelerden gelip burada yaşadığını tahmin ettiğimiz çekiklerin yoğunluğu dikkatimizi çekiyor.
Akşam yemeğimizi Tverskaya Caddesi üzerindeki restorandan ziyade kafe bar havasında, gençlerin yoğunlukta olduğu bir mekânda alıyoruz. Tercihimiz Et şnitzel ve kırmızı şarap... Şnitzelin içi yumuşak, dışı kıtır, beğeniyorum. Şarap da iyi güzel hoş da şarap fiyatlarının İstanbul' dan aşağı kalır yanı yok. Bunlarda da mı alkollü içeçek vergisi çok acaba? Hiç sanmıyorum...
Yemek sonrası Kamergensky nin devamında olan Kuznetsky Most Caddesindeki meşhur bar Coyote Ugly' ye gidiyoruz. Kapıdaki hayvani bodyguardların tavırları oldukça uyuz. Bunlar kesin safkan Rus! "Aslında sizi içeri alasımız hiç yok ama şu an bahane bulamadık girin bare" bakışları altında içeri giriyoruz.
İçerisi şaşırtıcı. Gerçekten bildiklerimizden farklı bir mekân. U şeklinde barı, seyircileri kapsayacak şekilde tasarlanmış, 3 4 dansçı hatun barın tepesinde dans ediyor. Fonda yüksek volümlü bir müzik, dansçı kızlardan biri de bağırarak Rusça bir şeyler anlatıyor. Moskova gerçekten hiç turist friendly değil:( Ne anlatıyorsun bebeğim sen?
Bir ara müşterilerden ve dansçı kızlardan biri fondip yarışı olayına giriyor. Bardaklar dolup boşalıyor, rubleler havada uçuşuyor. Bence mekân esas voleyi buradan vuruyor...
İlerleyen saatlerde bar üstüne çıkıp dansçılara ben de katılıyorum. Öyle bir havaya giriyorum ki artık beni indirebilene aşkolsun. Sonuçta biz de oynarken hızımızı alamayıp soluğu sandalye tepesinde hatta masa tepesinde alan bir ulusun evlatlarımız. Bar tepesi bize vız gelir tırs gider:)
Gecenin sonunda bar üstünde arkadaş bile yapıyorum. Kızcağız sonradan geldi, birlikte ne güzel eğlenirken gideceğimizi öğrenince üzülüyor, bardan inip Ahmet'e epey bir dil döküyor ama gidiyoruz:(
Ertesi gün son günümüz.
Follow the Moskva,
Down to Gorki Park
Listening to the wind of change
diye devam eden ünlü Scorpions parçasında bahsi geçen Gorki Park' a doğru yürüyoruz. Yolumuzun üzerinde ağaçlara kazak giydirdikleri çeşitli anıt ve heykellerin olduğu memorial park tipli başka bir Park'ta soluklanıyoruz. Gorki Park ta buz patencileri seyredip kar manzaralarından görüntüler alıyoruz.
Final yemeğimizi Kamergensky üzerindeki Mr. Lee isimli şık bir Çin restoranında alıyoruz. Rus mutfağı hariç her şeyi denedik tuhaf... Ortam elegans, yemekler tarz, final yemeğine yaraşır bir öğün oluyor:)
Veda zamanı. Akşama doğru valizlerimizi alıp otelimiz vasıtası ile fiks bir fiyata anlaştığımız minivan ile havaalanının yolunu tutuyor ve huzur içinde ülkemize dönüyoruz..
Diye bitirebilmeyi isterdim ama ne yazık ki öyle olmuyor:(
Yorgunluktan minivanda uyuyakalıp bir buçuk saat sonra uyandığımızda trafikte sıkışıp kaldığımızı ve hala şehir merkezinden dışarı çıkamamış olduğumuzu dehşet içinde fark ediyor, ne yapacağımızı şaşırıyoruz.
Şoförümüz sağ olsun tek kelime İngilizce bilmiyor. Telefondaki translatörden Rusça çeviri yapıp derdimizi anlatmaya çalışıyoruz. Adam bizi son çare saat başı kalkan havaalanı express treni için istasyona bırakıyor. Bilet bile alamadan kalkmak üzere olan trene kendimizi atıyoruz. Kaçak olarak gerçekleştirdiğimiz yusuf yusuf halindeki yolculuğumuz bir ömür gibi geliyor. Trenden inince koşarak, hatta uçarak havaalanına girip check in kontuarını buluyoruz.
Tataaaam bizim uçak için check in kapanmış! Yalvar yakar durumundayız. Peki bu halimiz çok sempatik rus check in' cilerin umuru mu? Tabi ki değil!
Benim kayış kopuyor ve başlıyorum "My children, my children" diye hüngür hüngür ağlamaya. O kadar içten ağlıyorum ki Ruslar bile insafa geliyor check in işlemimizi yapıyorlar:)
Uçağa adımımı atıp "Hoş geldiniz" diyen THY hostesini gördüğümde vatan toprağına ayak basmış kadar oluyorum. Cam kenarı koltuğumdan Moskova ışıklarını seyrederken bu sefer gerçekten huzurla uykuya dalıyorum...