Japonya Gezisi Osaka Gezilecek Yerler, Görülecek Yerler


Bundan tam yedi yıl önce, doğum günüme yaklaştığımız günlerden birinde sevgili eşim yeşil bir elma üzerinde mum ve elinde bir zarf ile hediyemi önceden vermek istediğini söylüyor.
Zarfın içinden uçak bileti çıkınca kendimi film sahnelerden birinde gibi hissediyorum. Hani filmlerde eşlerine, sevgililerine zarf uzatırlar içinden fantastik bir yere uçak bileti çıkar, kadın bir çığlık atar kocasına sarılır falan ya bizde hiç öyle olmuyor:(

Çünkü ben üzerinde Osaka Tokyo Özlem falan yazan bileti görünce öylece kalakalıyorum. Şaşkınlıktan sevinememek gibi bir olay varmış, bizzat yaşıyor, ancak ertesi gün durumun güzelliğini idrak edip kalan günleri sevinç ve sabırsızlık içinde geçiriyorum.

Osaka gidiş Tokyo dönüş 6 gün 6 gece sürecek olan seyahatimize THY ve Makryammos ortak uçuşundaki yolculuğumuz ile konforlu bir başlangıç yapıyoruz.  Koskocaman koltuklar, menüden seçmeli yemekler, sıcak havlular, sıcak yemişler gelsin bordo şarabı,  gitsin malt viskiler, yok yok... Gidişte gece yolculuğu olması sebebiyle tam performans gösteremesek de dönüşte menünün hakkını veriyoruz:)  11 saat süren yolculuk sonrası Türkiye saatiyle 11.00 Japonya saatiyle 18.00 de, anlaşıldığı üzere 7 saat önümüzdeler, Osaka’ya varıyor ve denizin ortasına konacakmışız gibi bir inişle Kansai Havaalanı'na iniyoruz. 


Kansai Havaalanı, Osaka Körfezi'nde, bu havaalanı için özel olarak inşa edilmiş olan yapay dolgu bir ada üzerinde kurulmuş. Bu adadaki uçtan uca 1,6 km uzunluğundaki terminal binası, dünyanın en uzun binası unvanına sahipmiş. Bu dünyanın en ... ifadelerine önümüzdeki günlerde de sık sık rastlıyoruz.

Havaalanından çıkar çıkmaz anlıyoruz ki Japonya’da turist olmak zor zanaat. Her yerde yazılar Japonca, kimse doğru dürüst İngilizce konuşamıyor, sorularımıza cevap alamıyoruz. Örümcek ağı gibi bir metro haritamız olduğunu düşünün, durakların isminin elimizdekinde ingilizce olsa da metroda sadece Japon alfabesi ile yazıldığını, her durağın ücretinin farklı olduğunu ve bileti yine yalnızca Japonca hizmet veren bir makineden almak zorunda olduğumuzu da düşüncelerinize ilave edin. Önce elimizdeki metro haritasına sonra makineye sonra birbirimize bakakalıyoruz!!! 



Boş ver taksiye binelim diyoruz ama bu sefer de taksi şoförü otelin yerini bilmiyor, haritada gösteriyoruz, anlamıyor. Trafik zaten berbat her ışıkta 2 dakika bekliyoruz. Seve seve metroyu öğreneceğiz başka yolu yok:) Tren, metro, taksi epey bir uğraşıp nihayet otele ulaşıyoruz. Ramada Osaka,  şehir merkezinde, ince uzun ve kutu gibi odaları olan bir otel. Valizlerden kurtulduğumuz gibi kendimiz sokaklara atıyoruz.

Osaka’daki ilk ve tek gecemizde şehrin eğlence ve restoran merkezi olan nehir kıyısındaki Dotonbori bölgesine gidip kalabalığın arasına karışıyoruz. Her yer ışıl ışıl, neon tabelalarla dolu, sokaklar insan seli. Metrelerce uzunlukta yüksek tavanlı kapalı çarşılar ve içinde gezen bir sürü çekik insan:) 

Kapalı çarşılar arasındaki trafiğe açık yollardaki ışıklarda yayalara yeşil yanınca yüze yakın Japon karşı taraftan hurraaa şeklinde insanın üzerine doğru yürümeye başlıyor. Filmlerdeki savaş sahnelerine benzettiğimiz bu durum komiğimize gidiyor, kakara kikiri şeklinde aynı ışıktan ileri geri bir kaç kez daha geçiyoruz:)

Restoranların çoğunun önünde bir vitrin, vitrinde içerdeki yemeklerden bazılarının plastikten yapılmış maketleri, bizim tabirimizle 'çakmaları' var. İnanılmaz adi duruyor, oyuncak gibi:)  Ama en azından yemek hakkında bir fikir veriyor haklarını yemeyelim... 


Restoranların iç kısımları genelde oda oda bölümlere ayrılmış, Japon arkadaşlar ve aileler gruplar halinde ayrı bölmelerde yiyip içiyor, garsonlar getirip götürüyorlar. Her girdiğimiz yerde bize hemen kutu gibi iki kişilik bir oda, oda olmasa bile separatörlerle ayrılmış bölmeler gösteriyorlar ama biz böyle Japonlarla birarada yiyelim içelim istemiştik?!

Restoranın birinde gene böyle odalar, odaların ortasında masa, masanın ortasında mangal, amcamlar kapalı ortamda kendin pişir kendin ye yapıyor,  bu kez oda moda demeyip atlıyoruz. Etler süper! Yanında da Japon birası Yebisu:)  Bu Japonlar işi biliyor diyoruz ama burası Kore restoranıymış:) 


Restoran tuvaletine girdiğimizde ilk teknolojik şokumuzu yaşıyoruz. Klozet kapağı ısıtmalı, sıcacık, çok güzel. En başta yıkama musluğu görünmüyor. Ama yandaki düğmelerden fıskiye gibi olana dokununca bir çubuk çıkıyor ve deliklerinden yukarı doğru sıcak su püskürtmeye başlıyor he he:)


Çıkışta sempatik garsonumuza civarda meşhur bir klüp olup olmadığını soruyoruz, çat pat İngilizcesiyle anlatmayı başaramayınca kağıda tarifi çizip Samendive yazıyor. Burayı ararken afili bir kaç yer görüp girmeye niyet ediyoruz ama bodyguardlar  “Man based only” diyip bizi püskürtüyorlar. Sonradan öğrendiğimize göre Japonya'daki bu tarz yerler pavyonun modern hali imiş. Müşteri içki içerken geyşalar yanına gelip sadece sohbet ederlermiş, cinsel münasebet yokmuş. Valla ben anlatanların yalancısıyım:) Nihayet mini etekli bir kaç kız nereyi sorduğumuzu anlayıp, kikirdeyerek Samendive’i gösteriyor. Yerin isminin Sam&Dave olduğunu görünce biz de kikirdiyoruz:) 

Giriş paramızı verdikten sonra üniversite partilerindeki gibi kolumuza damgayı yiyip içeri giriyoruz. Günlerden cumartesi, Japon gençler eğleniyor. Barda tüm içkiler 700 yen (10 YTL) civarında. Ortada bir bardak içinde bir sürü marka sigara. Amme hizmetiymiş ama kimse almıyor. Herkes kendi sigarasını içiyor. Bizimde kendi sigaramız var ama yine de alıyoruz! Türkler henüz buralara gelmemiş galiba:) 


Gece yarısı oldu biz hala hiperaktif bir şekilde eğleniyoruz neden acaba? Türkiye’de bu sırada daha akşam üstü olmasının ve bizim vücut saatinin henüz oraya ayarlı olmasının etkisi var muhtemelen:) Ama her gecenin bir sabahı olacağından ve Türkiye'de insanlar gece yarısı mışıl mışıl uyurken biz Japonlarla tabana kuvvet Osaka sokaklarını arşınlayacağımızdan dolayı, hiç içimizden gelmese de bir süre sonra otele dönüyoruz...

Japonya'daki ilk sabahımızda otelin 13. katındaki odamızda hazırlanırken birden sarsılmaya başlıyoruz. 'Burada hep böyle demek ki, olsun nasılsa burası Japonya' diye düşünüp korkmamaya çalışıyoruz. Ertesi günü annemlerle konuştuğumuzda deprem nedeniyle endişelendiklerini, bize ulaşamadıkları için merak ettiklerini,  depremin 7,1 şiddetinde hasar ve yaralanmalara yol açan bir deprem olduğunu öğrenince biz de şaşırıyoruz.

Japonya'da  mobil telefon sistemi Türkiye’deki GSM sisteminden farklı olduğu için bizim cep telefonlarımız ne yazık ki burada kullanılamıyor. Bu nedenle Türkiye ile otel telefonlarından tek taraflı iletişim kurulabiliyor, bu durumdan en çok meraklı annem şikâyetçi oluyor:) (bkz. Anne olunca anlarsın)
Osaka Japonya’nın Tokyo ve Yokohama’dan sonraki en kalabalık üçüncü şehri. Çok turistik bir şehir değil. Gerçi Japonya genel olarak turizm konusunda herhangi bir çaba gösteren bir ülke değil. Kendi içlerinde, kendi kurallarına göre yaşayan bir toplum. Turistlere alışık olmadıkları o kadar belli ki. Soru sorunca utanıp sıkılıyorlar, yardım etmeye çalışıyorlar ama %90 ı İngilizce bilmiyor. Gördüğümüz 3 şehirde de üzerinde görülmesi gereken yerleri gösteren herhangi bir harita bulamıyoruz.


Osaka’da ne var dersek, surlarının etrafı suyla dolu hendeklerle çevrili olan Osaka Kalesi (Osaka Jo) şehirdeki en etkileyici yer. İçindeki tapınak şeklindeki 8 katlı binanın tepesinden tüm şehir izlenebiliyor. Kalenin etrafı ve içindeki bahçe bonsai tipindeki büyük ağaçlar ile dolu.


Şehir merkezinde ise Londra'nın LONDON EYE' ı gibi Osaka’nın da HEP FIVE' ı var. Bu dönme dolap olayı Japonya'da epey ilgi çekiyor sanırım aynısına bir sonraki durağımız Yokohama'da da rastlıyoruz. İşte klasik biniyorsun, yavaşça tepeye çıkarken şehir manzarasını izliyorsun, bana biraz geyik geliyor. Şöyle bir roller coaster olsa şehir manzarasını yokuş aşağı raylardan uçarken izlesek daha zevkli olmaz mı:)

Şehir tepeden bakıldığında farklı şekil ve boyutlardaki gökdelenlerde dolu bir bina yığını gibi görünse de aşağıda gezerken hiç öyle hissedilmiyor. Sanırım binalar çok yüksek olduğu için yukarıdan bakıldığında yeşil alanlar görünmüyor.



Osaka'da çok fazla alışveriş merkezi var. Restoranların çoğu bunların içinde. Ama bizdeki food courtlar gibi ortak alanda yemiyorsun. Her restoranın kendi alanı, kendi tarzı var. Böylesi çok daha güzel. Restoranların önünde mütemadiyen bir kuyruk var. Adamlar kuyrukta bekleyenleri düşünüp dışarı sandalye bile koymuşlar. Önce biraz ayakta bekliyorsun, daha sonra sandalyedekiler içeri girince sandalyeye oturup beklemeye başlıyorsun. Bu sırada yiyeceğine karar verebilmen için eline menüyü veriyorlar.  Sıradayken güzel, mini etekli Japon kızları inceliyoruz, sıkıntı olmuyor:)


Japon gençleri pek bir dejenere. Fazlaca Amerikan özentiliği var. Erkeklerin kıyafetleri hiphopçu, saçları aslan yelesi gibi. Kızların çoğu pilili mini etek giyip jartiyer takıyorlar.
Sokakta gezerken çıngır çıngır sesler gelen, girişinde kocaman PACINKO yazan ışıltılı yerler görüyoruz. İçeride onlarca Japon,  slot makinelerinin başında para yerine geçen küçük bilyelerle kumar oynuyorlar. İlerleyen günlerde Japonya’nın her yerinin PACINKO kaynadığını fark ediyoruz.



Osaka maceramız burada sona eriyor. Saatte ortalama 250 km hızla giden Shinkansen (hızlı tren) ile Osaka’dan Yokohama’ya doğru çufçufluyoruz…


Gezimizin ikinci durağı Japonya'nın İzmir'i Yokohama için tıklayın...

Gezimizin son durağı Tokyo için tıklayın...


Etiketler: , , , , , , , , , , ,